Timur’un Baharı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Çok özledim seni. Geçen bahar yanına gelebilmiştim, bu bahar da sana kavuşmayı dört gözle bekliyorum. Bekle beni sevgilim sana büyük bir hediyeyle geleceğim.”

Mektubu alır almaz tebessüm etti. Sevdiği kadının tarçın kokulu mektubuydu bu. Uzun zamandır ondan haber alamamıştı o yüzden içi pek rahat değildi, şimdi daha iyiydi ama. Sevdiği kadının bahsettiği bahar, mayıs ayından başkası değildi. Çünkü mayıs adamın da doğum gününe sahip olan bir aydı. Mektupta bahsedilen hediye de doğum günü ile ilgili olmalıydı.

‘Büyük bir hediye…’ “ne acaba bu hediye?” Kalan günler boyunca adam bir yandan hazırlıklarını yaparken bir yandan da hediyeyi düşünmeden duramadı. Aklında türlü tahminler vardı. “Acaba elbise mi getirecek? Yoksa yemek mi? Saçmalama Timur! Oradan buraya yemek mi gelir?”

Aradan geçen günler, haftalar sonunda bahar gelmişti. Kadından ise henüz bir haber yoktu. Köydeki Osman amcanın minibüsü dışında bir ulaşım aracı, Muhtarlığın özel durumlarda kullanılan telefonu dışında da telefon yoktu. Yalnızca Mektup… Onun da ulaşması haliyle günler sürüyordu…

Yaprak, yirmi birine yeni girmiş, esmer, uzun boylu, sıska bir kızdı. Evet, kızımızın adı buydu. Yaprak. Köy yerinde sevdiği adamla görüşmeye gittiğini duysalar ona yapacaklarını tahmin bile edemezdi. İzmir’de yaşayan ablasının yanına gidiyordu. Anne babasından öyle izin almıştı. Sevdiği adam da ablasının komşusuydu. Bu onların kavuşmasının üçüncü baharıydı. Her bahar adeta kavuşmaları için tüm ihtişamı ve güzelliğiyle geliyordu.

Sevdiği kadından haber alamamış olmanın üzüntüsü içten içe Timur’u eritirken bir yandan da ev işlerini yapması gerektiğinin farkındaydı. Bugün onun izin günüydü ve uzun zamandır aklında olan şeyi yani evi boyama işini bugün yapma kararı almıştı. Boyaları almaya gidip gereken boyaları temin etti ve daha pek çok şey almıştı boya badana işleri için. Elleri poşetlerle poşetler de fırçalar, boyalar, eldivenler ve muşambalarla doluydu. Elindeki onca ağırlığa rağmen evinin önündeki bayırı tırmandı. Kan ter içinde kalmıştı. Zihninde ise sadece Yaprak vardı. Bu seferki buluşmada neler yapacaklar, ilk hangi kelimeyi diyeceklerdi birbirlerine, tahminlerinin ardı arkası kesilmeden eve çoktan gelmişti bile Timur.

Gün boyunca badana işlerine devam etti. Akşama doğru beş civarında çayını ve atıştırmalık birkaç abur cuburu hazırlayıp balkondaki masasına yerleştirmeye başladı. Çayı getirdiği sırada nihaleyi içeride unuttuğunu anlamanın gerginliğiyle çayı balkonun mermerine bırakıp içeriden nihalesini alıp geldi. Geldiğinde bardağının devrilmiş üzerinde de kâğıttan bir uçak olduğunu gördü. Çayı yerleştirip kafasındaki o sıkıntıdan kurtulunca kâğıttan uçağı incelemeye koyuldu. Katlarını açtığında kâğıdın ortasında kocaman bir öpücük altında da “geldim sevgilim. Ablam gitsin hemen geliyorum.” Yazıyordu.  Timur heyecanla başını kaldırıp sol çaprazındaki cama baktı. Oradaydı, sevdiği, âşık olduğu, özlediği kadın. Camdan ona bakıyor ve gülümsüyordu.

Aptallaşmış bir halde masasına geçti. Eline çatalı alıp bir zeytine sapladı ve ağzına attı. Kalakalmış halde bir noktaya bakıyordu, sonraki hamlesini kestiremez olmuştu. Çok ani olmuştu her şey. “Ev çok dağınık, bu şekilde evi görürse bir şey der mi acaba?” apar topar odasına gidip kıyafetini değiştirdi. Üzerindeki boyalı kıyafetten kurtulması gerektiğinin farkındaydı. Bekledi, bekledi, yaklaşık üç saat bekledi ama Yaprak gelmedi. Timur onun yanına gidecekti ama abla sorunu vardı ortada. “Gelecek, bekle!” kendi kendine teselliler vermeye başladı.  Ancak gelen giden olmadı. Saat gece dokuza gelmeye başlamıştı. “Bu saatte gelmez sanırım” diye keyifsizce bir düşünceden sonra üzerini değiştirmeye gitti. Boyalı kıyafetlerini de makinaya atmak için banyoya götürmüştü. Makinanın kapağını açmak için tutamacı tuttuğu sırada kapı çaldı. Zilin sesiyle aniden irkilince tutamacı öyle bir çekmişti ki elinde kalmıştı. Fakat kırdığının farkında olmadan kapıyı açtı.

“Aşkım…” sessiz bir çığlık attı Yaprak binanın içinde. Timur’un gözleri ise mutluluktan yuvalarından fırlayacakmış gibiydi. Öylece bakıyordu kadına. “Beni içeriye almayacak mısın?”

“Ah! Pardon, seni birden görünce heyecandan davet etmeyi unuttum. Gel lütfen…” eliyle en müsait odayı işaret etmiş ve kadını yönlendirmişti.

“Bu ev ne kokuyor böyle ya?”

“Boya yapıyordum.”

“Hmm… Anlaşıldı. Peki Timur bey o elinizdeki şey nedir?”

Timur aniden eline baktı. Kendi de zira elinde ne olduğunu bilmiyordu. “Eyvah! Bu şey… Tutamaç”

“Ne işe yaradığını bilmiyorum.”

“Çamaşır makinamın kapağını açıyor. Sanırım farkında olmadan kırmışım.”

“Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaç, sen beni tutamaçsın yıldızlar tutamaç.” Kahkahayı basıp Timur’un dudaklarına yapışmıştı. “Seni nasıl özledim anlatamam. Bir ay boyunca buradayım inanabiliyor musun?”

Timur tam cevap vereceği sırada Yaprak tekrar onu öperek susturmuştu. Adam yavaş yavaş atmosfere alışmaya başladığı sırada Yaprak ayaklandı. “Nereye gidiyorsun?”

“Ablam birazdan gelir, gitmem lazım. Ama yarın yine gelirim merak etme.”

“Bana getirdiğin hediye neydi peki, mektupta yazdığın?”

“Sen süpürgeni olduğu yerden çıkart ve yatak odanı süpür önce. Ablam yarın erken gidecek ve tüm gün bizim olacak. Hediye…. Söylemesem mi ya?”

“Ya çatlatmasana adamı.”

“Seninle romantik oyunlar oynayacağız, bu bahar dolu dolu bir bahar olacak. Sen odanı temizle ama mutlaka. Yarın görüşürüz sevgilim.”

“Bu evi yarına saray yapacağım, bal dök yala olacak. Bana güvenebilirsin.”

“Sersem…” eve girdiği gibi giderken de kahkahalarla ayrıldı. Bu bahar gerçekten yoğun geçecek gibiydi özellikle de Timur açısından…

Timur’un Baharı

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!