Parlayan Gözler

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Çok güzel bir çiçek değil mi bu?”

“Evet, bak şurada mor renklisi de var. Hatta ileride başkaları da…”

“Gerçekten harikalar. Çok da güzel kokuyorlar. İyi ki gelmişiz buraya.”

“Abla, yolumuz ne kadar sürecek? Her gittiğimiz yerde böyle çiçekler için durmaya devam edersek korkarım çok vakit alacak.”

“Sibel” gülümsedi genç kadın kardeşine bakarak. İsmini söyledikten sonra kardeşinin bakışındaki bekleyiş bile onu mutlu etmeye yetmişti. “Sen şimdi arabadan benim kameramı al da gel bakayım. Burada biraz fotoğraf çekelim.”

“Peki, başka bir şey lazım mı? Bak gitmem sonra ona göre.”

“Hadi hadi…” kardeşi yürümeye koyulduğunda arkadan bağırdı genç kadın “su mataramı da getirir misin?”

“Ya!” küçük bir çığlıktan sonra önündeki bayırı tırmanmaya devam etti Sibel. Henüz on iki yaşlarında, zayıf bir kızdı.

Önündeki çiçeklerin arasına oturdu genç kadın, onları bir yandan okşuyor, bir yandan da kokluyordu ve zihninde de kardeşiyle geçireceği yolculuğun planlamasını yapıyordu. Üç ay sürecek bir yaz tatilleri vardı ve abla kardeş uzun bir yolculuğa çıkmışlardı. Günün sonunda; gezebildikleri kadar yer gezmiş, görebildikleri kadar güzellik görmüş olarak eve döneceklerdi. En azından planları bu yöndeydi. Genç kadın ıkınma seslerini duyar duymaz arkasına döndü. Küçük kardeşinin boyu kadar tripod’u da getirmeye çalıştığını görünce hemen ayaklandı. “Senden onu istemedim güzelim. Neden onu da getirdin?” hemen eline yapışıp düşürmek üzere olduğu kamerayı aldı.

“Bilmem. Kamerayı isteyince bu da lazım olur diye düşündüm.” Yüzünde aniden korku ifadesi belirdi. Eliyle yüzünü kapatıp yere çöktü. “Ya matarayı unuttum.”

Genç kadın başını yana eğip kardeşine baktı. Dudaklarını büzüştürüp kardeşinin saçlarını kurcaladı. “Sen biraz çiçeklerle sohbet et bakalım ben alıp geleyim.”

Ablasının arkasından ters ters bakıp söylenmeden duramadı. “Madem gidecektin beni niye yolladın?”

“Seni duydum, küçük cadı.”

“Seni seviyorum, aşkım”

“Tabi… ne demezsin!” İkisi de gülüştükten sonra kadın sonunda arabaya ulaştı. Hava çok sıcaktı ve gelmişken arabadan büyük şemsiyesini de almayı ihmal etmedi. Bulundukları alan uzunca bir düzlükten başka bir şey değildi ve fazla ağacın olmaması güneşi tehlikeli yapıyordu. “Bana yardım eder misin? Şu çantadan minderleri falan çıkart ben de şemsiyeyi kurayım.” Kısa süreli çalışmanın sonunda hazırlıklarını yapmışlar ve minderlerine kurulmuşlardı. “İyi yorulduk be…”

“Ay evet ya. Evde şimdi yatağımda yatıp telefonla oynamak daha mı iyi olurdu diye düşünmeden duramıyorum.”

“İstersen geri dönelim.”

“Yok, yok şaka yaptım ya. Ee… Plan belli mi, nereye gidiyoruz şimdi?” O sırada elinde haritayı tutuyordu.

“Ver bakalım şu haritayı.” Biraz inceledikten sonra ilk konaklama yerlerini işaretledi. “Önce buraya gidelim. Yaklaşık beş saatlik yol. Gezmeye vaktimiz kalıyor, eğer hoşumuza giderse geceyi orada geçirip sonraki gün de gezeriz.”

“Bence çok durmayalım abla. Zaten çiçeklerde duruyoruz, yerleşim yerlerinde de durmayalım.”

“Çiçek deyince aklıma geldi, hazırlık yapacağız diye fotoğraf çekmeyi unuttuk.” Arkasına dönüp kamerasını aldı. Birkaç poz çektikten sonra kardeşine döndü. “Kadrajda bir çiçek daha eksik, geç bakalım sen de şöyle.”

“Deme öyle şeyler ya… Utandım.” İlginç bir şekilde gerçekten çok utanmıştı, beklemiyordu böyle bir şey. Genç kadın çekimi yapmadan kamerayı bırakıp kardeşinin yanına gitti. Saçının sol kısmını omzundan öne atarken sağ kısmını da kulağının arkasına attı ve yerden kopardığı papatyayı da sağ kulağının üzerine taktı. Yanağına bir öpücük kondurup geriye çekildi ve birkaç flaş patlatarak yeni fotoğraflar çekti. Gülümsüyordu. Fotoğraflar çok güzel çıkmıştı. Meraklı gözlerle ablasına yaklaşan kardeşinin elinden tutup oturdular.

“Bunu mutlaka çerçeveletmeliyiz. Gerçekten bayıldım, baksana.”

“Bence de. Çok güzelim sanki ya.” Kamerasını kenara bırakan genç kadın kardeşinin üzerine atladı ve onu gıdıklamaya başladı.

“Çok güzel bir cadısın evet.” Ellerinin altında gülmekten kıpkırmızı olan kardeşini gıdıklamayı bıraktıktan sonra alnından öpüp yanına kıvrıldı. İkisi de soluk soluğa kalmışlardı. “Hava çok temiz, gece bence gökyüzü yıldızlarla dolu olacak. Hazırlıklı olsaydık geceyi burada geçirirdik.”

“Arabada kalsak olmaz mı?”

“Yeterli malzememiz yok ve duş almam gerek. Bir şeyler atıştırıp yola koyulalım, ne dersin?”

“Pekâlâ,” bir yandan da kameradaki fotoğraflara bakıyordu Sibel. “Abla burada gözlerim çok parlamış daha sevimli çıkmışım sanki. Bence bunu çerçeveletelim, ben bunu daha çok beğendim.”

“Ağlıyormuşsun gibi duruyor ama, gören niye ağlıyorsun burada diyecek.”

“Mutluluktan deriz ya, hem onlara neymiş.” Birbirlerine bakıp tekrar kıkırdadıktan sonra kalktılar. Yemeklerini yedikten sonra da yola koyuldular. Hedefledikleri yere geldiklerinde bir otel bulup dinlendiler. Şehri bir süre gezdikten sonra Sibel ablasına “fotoğrafımı çıkartalım mı şimdi. Bak şurada fotoğrafçı var.” Dedi. Genç kadın olumlu yaklaşmıştı bu isteğe ve birlikte fotoğrafçıya gitmişlerdi. Genç kadın fotoğrafı beklerken Sibel karşıdaki marketten bir şeyler almak istediğini söyleyerek gitti.

“Dikkatli git.” Sibel de öyle yapmış ve dikkatli gitmişti. Elinde bir poşet dolusu abur cubur ile geri döndüğünde ise büyük bir kıyamet kopmuştu caddede. Genç kadın yerinden nasıl fırladığını bilmiyordu bile. Gözlerinin önünde kardeşine araba çarpmıştı. Her şey çok hızlı olup bitmişti. Hastanedeydiler. Sibel için yapılması gerekenler yapılmış ve bir odaya alınmıştı. Genç kadın kardeşinin yanında duruyor, elini tutuyor ve gözlerini açması için dua ediyordu.

Günler sonra açtı Sibel gözlerini. Neler olup bittiğini anlamaya çalışarak etrafına bakındı. Ablasının elini tuttuğunu fark edince ona dönmeye çalışarak “Seni seviyorum aşkım” dedi. Genç kadının kalbi yerinden çıkacakmış gibiydi. Gözleri dolmuş ve kardeşine bakıyordu. Her şey iyi gidiyor gibiydi.

“Hepsi geçecek Sibel, şimdi sen dinlen. Yorma kendini.”

Sevgi dolu bakışlarıyla ablasına baktı. Gülümsemeye çalışarak gözlerini ebediyen kapattı. Genç kadın kardeşinin ölümünü acı bir şekilde tecrübe etmişti. Parlayan gözlerini bir daha açmamak üzere kapatmıştı Sibel…

Aradan aylar geçmişti. Kardeşinin odasına girip en son ki fotoğrafını duvara astı genç kadın. İçeriye annesi ve birkaç kadında girmişti. Herkes perişan olmuştu. Kadınlardan birisi “neden bu resmini astın, baksana ağlıyor gibi çıkmış? Daha mutlu olduğu bir resmini as da daha fazla ciğerimiz yanmasın.” Dedi pişkin pişkin. Genç kadın ise bu olanları sanki daha önce görmüş gibiydi. Sibel’in bu konudaki cevabını hatırladı.

“Burada mutluluktan gözleri parlıyordu. Hem size ne bundan?” dedi ve ağlamaya başladı…

Parlayan Gözler

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!