Bulamıyorum

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sokakta bir o yana bir bu yana koşuşturup duruyordu Yusuf. Bir duvarın başında oturmuş, garip lakırtılar edip ellerindeki telefonlara bakarak kahkaha atan üç gencin dikkatini çekmeyi başarmıştı sonunda. “Yusuf abi, bir sıkıntı mı var, niye koşuşturup duruyorsun?” dedi içlerinde uzun boylu, yapılı bir genç.

“Kaybettim, günlerdir arıyorum ama yok. Yok!”

“Neyi kaybettin abi, beraber arayalım?”

Olduğu yerde durup gençlerle kısa bir göz teması kurdu. “Müsait misiniz? Gerçekten vaktiniz var mı?”

“Var abi ya, olmaz olur mu.” Arkadaşlarına dönüp; “Gelin lan yardım edelim adama,” diyerek atladı duvarın üstünden. Neyi arayacağını bilmiyordu oysaki. Arkadaşları da onu takip ettiler. İçlerinde birisi söze girdi, sonunda o soruyu sormayı birisi akıl etmişti. “Neyi arıyoruz kral?”

Yusuf soruyu soran gence dönerek cevapladı; “Uzun iş, şimdi vakit kaybetmeyelim gelin, yolda anlatırım.”

Çocuklar birbirine garip garip bakıp düştüler Yusuf’un peşine. Beyaz kot ceketinin iç cebinden sigara paketini çıkartıp bir dalını attı ağzına sessiz çocuk, arkadaşlarına da birer tane tuttu. Yusuf’a da uzattı ama o sigara kullanmadığını söyleyip telaşla yürümeye devam etti. Sigaralarını tüttürerek arkadan gelen üç genç önden giden Yusuf’a dalga geçercesine bakıyorlardı. “Lan senin yüzünden bir delinin peşine takıldık. Başımıza bir iş gelmese bari,” dedi. Neyi aradığını soran o zekâ küpü.

“Abi,” diye seslendi iri çocuk. “Ne aradığımızı söyleyecektin…”

Yusuf hiç oralı olmadı. Yürümeye devam etti. İleride bir bakkal görünce mutlu olmuştu, hemen daldı içeriye. Gençler ellerindeki sigaraları bırakıp girmek istemediler, bakkalın önünde sigara içmeye devam ettiler. Ama sigara dağıtan genç “kanka şuradan bize soğuk bir şeyler al da içelim, bu deli yüzünden damağım kurudu sıcakta,” dedi. İri çocuk sigarasını kaldırıma bırakarak içeri girdi. Dolapların olduğu yere doğru giderken gördükleri karşısında şok olmuştu. Yusuf, tezgâhın arkasına geçmiş ve bakkal sahibiyle muhabbet ediyor, gülüyor ve bir şeyler hesaplıyorlardı. Dolaptan içecekleri alıp kasaya gitti, içecekleri ödemek için para çıkarırken şaşkın şaşkın Yusuf’a baktı. “Abi işin uzun sürer mi?” deyip ödedi içecekleri.

“Çok sürmez galiba, işiniz mi çıktı?”

“Yok abi de arkadaşlar merak ettiler, bir şey arayacaktık hem…” Yusuf tebessüm edip hesaplama işine döndü. İri genç şaşkınlığını koruyarak dışarı çıktı. Arkadaşlarına içecekleri verip kaldırıma oturdu.

“Ne oldu lan? Gelmiyor mu bizim deli?”

İri çocuk arkadaşına bakıp tekrar yola dönerek sigarasını tüttürmeye başladı. Bir yandan da içeceğini yudumluyordu.

“Lan bu da kafayı yemiş. Delinin yoldaşı deli olur zaten başka ne olacaktı ki.” Sigaracı çocuğu yanına çekiştirip iri çocuğun yanına oturdular. İkisi de telefonunu çıkardı ve sosyal medyanın o uçsuz bucaksız boşluğuna daldılar. Kahkaha atıp videolara bakıyor ve kendilerince yorumlar yapıyorlardı. Ama iri çocuğun aklı Yusuf’ta kalmıştı. İçeceği ve sigarası bitince ayaklanıp o da içeri daldı.

Yusuf, iri çocuğun şaşkın bakışlarından psikolojisini anlamıştı. “Gel Berke. Şu tabureyi çek, sen de yanımıza otur.”

Berke, tebessüm ederek çekti tabureyi ve kuruldu yanlarına. Yusuf, hesap makinasıyla sayıları topluyor bakkal sahibi de defterden yeni rakamları söylüyordu. “Gelir gider hesabı mı bu, ne yapıyorsunuz tam olarak abi?”

“Yok, Yusuf böyle arada yanıma uğrayıp yoksullar için koliler hazırlatır bu sefer de veresiye defterimi satın aldı. Beraber borçları topluyoruz.” Dedi bakkal sahibi neşeyle.

Berke, Yusuf’un iyilik yapmasına şaşmamıştı ama aklına takılan bir konu olmuştu. Neden bakkaldan koli hazırlatıyordu? Daha ucuza toptancılardan alarak bunu yapabilirdi sonuçta. Bu soruyu sormak için fırsat kollayacaktı, bu konuda netti.

“Toplam 16.872 lira tuttu, güzel. Al Berke sen defteri, Feyyaz abi sen de iban ver göndereyim paranı.” İkisi de ayağa kalktılar, el sıkışıp helalleştiler. Bakkal sahibi mutluydu. “Haydi rast gele Feyyaz abi. Uğrarım yine yanına, kolay gelsin.” Dedikten sonra Berke ile birlikte ayrıldılar bakkaldan. Kapıdaki gençler hayatsız gibi ellerindeki telefona gömülmüş videodan videoya geçip duruyorlardı. Berke ikisinin de omzuna dokunup kaldırdı onları. Yusuf çoktan yol almış gidiyordu bile.

“Lan bu deli yine yürümeye başlamış. Of ben eve gidiyorum ya.”

“Bekle lan ben de geliyorum. Berke, sen de gelecek misin?”

Berke arkadaşlarını ikna etmek için didinse de onları ikna edemedi. “Söz verdik yardım edeceğiz diye şimdi takip etmezsek olmaz.”

“Bir kere biz değil sen söz verdin. İkinci olarak da nereye gideceğimiz ve neye yardım edeceğimizi bile söylemiyor. Uğraşamam bununla, bizimle geliyorsan gel yoksa da bizi oyalama!” Gençler kararlıydılar, Yusuf ile alay ederek kahkahalar eşliğinde geldikleri sokağa doğru yol aldılar. Berke de koşarak Yusuf’a yetişti.

“Abi, çocuklar gittiler. Aradığın şeyi beraber arayacağız artık.”

“Tamam, olur.”

“Abi, aklıma bir şey takıldı Feyyaz abi anlatınca. Sorması ayıp sen niye toptancılardan koli hazırlatıp dağıtmıyorsun da bakkaldan hazırlatıyorsun?”

Yusuf bu sorudan baya keyiflenmişti. Ama yine cevap vermedi. İleriden sesler geliyordu, pazarcıların sesiydi bu. “Gel meyve falan alalım, yolda yeriz.” Berke daha ağzını açmadan bu sefer de pazara daldı Yusuf. Biraz pazarda gezdikten sonra yeşil erik gördü ve satın aldı, erikler çok taze ve ekşiydi kütürdete kütürdete yedi Yusuf. Berke’de ona eşlik etti. İkisinin de yüzleri buruş buruş olmuştu, komik görünüyorlardı.

Pazarda fazla genç insan yoktu. Yusuf ve Berke bir de pazarcılar vardı o kadar. Yaşı ileri kadınlar ve onlara eşlik eden çocuklar birkaç tane de yaşlı amca vardı sadece. Pazardan çıkarken aldıklarını götürmekte zorlanan ihtiyar bir kadın gördüler. Yusuf düşünmeden kadının yanına koştu. Selam verdikten sonra “Anacığım ver poşetlerini taşıyalım.” Kadın poşetleri verdikten sonra dualar ederek yürümeye başladı. Berke’ye bakıp kollarına dokundu.

“A benim güzel yavrum, ne güzelsin sen.” Berke’nin ağzı kulaklarındaydı. “Evli misin bakim sen?” Berke bu sefer sesli güldü.

“Yok teyze, yeni on sekiz oldum ben. Daha askere falan gideceğim.”

“Bak sen şu kerataya. Kocaman görünce seni askerden yeni gelmiş sandım. Ah İsmet’im… gençken o da sana benzerdi. Aylarca askerden gelmesini beklemiştim, mektuplaşırdık. Ne güzel günlerdi.” Yol boyunca ihtiyar kadının anılarını dinlediler. Sonunda eve geldiklerinde kadın onları bahçedeki sedire oturttu. “Oturun oğlum şuraya, koca bebeğim şu bahçeden iki salatalık kopar da getir, size bir cacık yapayım soğuk soğuk iyi gelir, soluklanırsınız.”

Yusuf kibarca reddetse de kadın çok ısrarcıydı. Berke de koca bebek olmanın gururuyla gülerek salatalık toplamaya gitmişti. Soğuk cacığı yedikten sonra ikisi de serinlemişti. Salatalıklar kütür kütür, yoğurt da keskin bir ekşilikteydi. İhtiyar kadının elini öptükten sonra duasını alarak oradan ayrıldılar. Berke için her şey çok garipti. Artık soru sormak aklına bile gelmiyordu.

Kaldırımda oturan dört tane çocuk gördüler. Yusuf onlara ne yaptıklarını sorduğunda çocuklar tabletlerinin şarjının bittiğini ve onun dolmasını beklediklerini söylediler. Şarjları dolduktan sonra bakkalın arkasına gidip gizlice onun internete bağlanarak oyun oynayacaklarmış. Onları da yanına alarak parka doğru yol aldı Yusuf. Berke’yi de top alması için yolladı. Sonra çocuklarla oturup eriklerin kalanlarını yediler. Erik yerken bir kural koymuşlardı; herkes sırayla elindeki eriği ısıracaktı. Berke elinde topla geldiğinde yere oturmuş halde çocuklarla Yusuf’un sırayla erik kütürdetip kıkırdadıklarını görünce kalakaldı. Çocuklardan birisi kenara kayıp Berke’yi de davet edince çok sürmeden o da bu erik yeme oyununa katılmıştı. Artık o da gülenlerden birisi olmuştu.

Erikler bittikten sonra ayaklandılar. İkişerli takım oluşturdular. Yusuf bir takıma Berke de bir takıma geçti ve maç yaptılar. Topu kaptırdığında Yusuf çocuklardan birini kucaklayıp kenara bırakıyor ve topu alıp kaçıyordu. Çocuklar gol atmayı bırakmıştı. Ayağına top gelince Yusuf’un onları havalandırıp topu çalmasındaki komediye daha çok odaklanmışlardı. Gülmekten kimse doğru düzgün oynayamıyordu. En güldükleri de iri yarı Berke’nin topu aldığı zamandı. Yusuf onu kaldıramayınca çocuklardan yardım istiyordu. Takımlar birbirine karışmış, herkes kahkahalara boğulmuştu. Bir süre oynadıktan sonra Yusuf ve Berke tekrar yola koyuldu.

“Abi çok güzel bir gün geçirdim bugün. Aradığın şeyi unuttuk ama…”

“Kim diyor unuttuğumuzu?”

“Yani… bilmiyorum. Sabah çok telaşlıydın ama gün boyu başka şeylerle oyalandık.”

“Buldum Berke. Buldum.”

“Peki neyi aradık abi?”

Yusuf güldü, o gülünce Berke de güldü bu sefer…

Bulamıyorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!