Kimin Parmağı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kimsesiz bir kimsedir Cavit. Hayalleri olan, hedefleri olan ama asla imkanları olmayan birisidir. 26 yaşında, kara yağız bir delikanlıdır. Hayatının son on beş yılı yaşam mücadelesi vererek geçti ve bu mücadelesi her geçen gün de aynı şekilde devam ediyor. “Ne zaman rahat bir hayat yaşayacağım?” Sorusunu her sabah kendisine sorarak Hurdacı dükkanına doğru yola koyuluyor. Kahvaltı dahi yapamıyor. Simit mi? Ha ha… İki simit parası cebine kalırsa zengin oluyor be… İki simit parasına 4 tabaklık makarna pişiriyor ve iki gün yiyor onu Cavit.

    Kimya okumak, çocukluğundan beri en büyük arzularından birisi. Kimyaya, elementlerin kaynaşmasına ve oluşturdukları yeni elementlere büyülenmişçesine bakıyor. Daha derinden kimya ilmini öğrenmek istiyor. Kendisi de bir şeyleri karıştırıp yeni şeyler üretmek istiyor. Kokular mesela. Yeni kokular üretmek de kimyanın bir dalı değil mi zaten. Üzeri hep çöp kokuyor, küf kokuyor, ekşimiş yoğurt gibi, çürümüş et gibi kokuyor. Bu kokuları kalıcı şekilde çok basit bir kolonyayla veya parfümle kapatsa kötü mü olur? Hatta iş yerine yürüdüğü o uzun yol boyunca “kutu kutu yapsam ve çarşıda pazarda uygun fiyatlardan insanlara satsam, kendime yemek de alırım kıyafet de” diye düşünüyor. Fakat çok sürmüyor bu neşeli, heyecanlı ve bir o kadar da ümit dolu düşünceleri. Hurdacının önüne varıyor.

    “Neredesin lan sen? Sabahtan beri seni bekliyorum.”

    Saatine bakacak da saati de yok ki Cavit’in. Evden çıkarken erken çıkmıştı oysa ki. Yolda hayallerinin büyüsüne öyle kapılmıştı ki vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Kızgın patronu çatık kaşlarıyla Cavit’e bakarken cebinden bir dal sigara çıkarıp ağzına aldı. Cavit ise guruldayan midesini susturma gayreti göstererek hüzünlü bakışlarla önlüğünü giymek için kıyafet dolaplarının olduğu yere yöneldi.

    “Oyalanma! Bir ton iş var kapıda. Bugün yeni hurdalar da gelecek hadi, çabuk!”

    Ne diyecekti ki patronuna. Günlük üç kuruşa çöp temizliyor bir o kadar da yığınla azar işitiyordu ama yine de yaranamıyordu. Yıllardır orada çalışıyordu. Patronunun; köpek bağlasan durmaz, eski, yıkık dökük verdiği gecekondu da yaşıyordu. Olur da işten kovulursa ne evi kalacaktı ne işi. Mecburdu o adama katlanmaya. Gidecek yeri ve kimsesinin olmaması ne demekti bunu çok iyi tecrübe etmişti çünkü.

    Çöplerin içine dalıp başladı karıştırmaya. Kutular bir tarafa, camlar bir tarafa, kağıtlar bir tarafa… tek tek yırtıyordu poşetleri. Acele etmeliydi ya hani; eli kesilse de acı hissetmiyordu artık. Hızlı hızlı yalap şalap poşetleri parçalayıp dalıyordu çöplere. Hal bu ya patlamış bebek bezi olan poşete daldırdığı gibi elini o sıcak, kaygan şeyle aniden yüzü buruştu. Püff diyerek attı uzağa o poşeti. Elini yerden aldığı bir kâğıda silip tekrar devam etti. Yine aynı kayganlık… “Hay ben şansımı” ama bu sefer kırmızı olmuştu elinin rengi. Elini merakla burnuna yaklaştırdı. Kokuyu soluduğu gibi öğürdü. Biraz önceki bebek kakasının bıraktığı o aromatik kokuyu unutmuştu çünkü. Elindeki o kırmızılığın sebebi ise ketçaptı. Poşette patatesler ve yarısı yenmiş hamburgerler vardı. İç çekip o poşeti ayıkladı. Yenilebilecek olanları alıp uygun bir taşın üzerine bıraktı. “Kuşlar, kediler, karıncalar yesin bari” diyerek.

    “Sallanma! Sallanma! Ne yapıyorsun o tarafta?”

    “Poşette yemek vardı abi onları…”

    “Başlarım yemeğine! Senin merhametin benim cebime zarar veriyor itoğlu it, kaytarma da şu işinin başına geç çabuk!”

    Düğümlendi yine boğazı. “Tamam abi” saatlerce devam etti güneşin altında poşetleri ayırmaya. Elini de üç kere kesmişti “bugünün kısa karı olsa gerek” diye düşünüyordu ki şıngır şıngır eden bir poşete denk geldi. Poşeti daha dikkatli açtı bu sefer. Poşetin içi kırık cam parçalarıyla doluydu. Kabaca göz gezdirip bir kavanozun parçaları olduğunu anlaması uzun sürmedi. Ama asıl dikkatini çeken şey camların arasında duran parmaktı. İnsan parmağıydı bu. “Gerçek mi acaba?” diyerek eline aldı parmağı. Evet basbayağı bir insana aitti. O parmağın nasıl koptuğunu düşündü. Biri mi koparmıştı yoksa bir yere mi sıkışıp kopmuştu o parmak? “Hadi diyelim bir kaza sonucu koptu peki hastaneye yetiştiremediler mi ki çöpe atmak zorunda kaldılar?” Bunları düşünürken durakladığını fark etti. Patron bağırmadan çalışıyormuş gibi yapmaya devam etti.

    Poşeti kaldırıp içine daldırdı elini ve kağıtlar vardı derinlerde. Ne olduğunu anlamadığı harflerle bir şeyler yazılmıştı. Kafası çalışan, birkaç dil bilen bir abisi vardı çalıştığı yerde. Onun yanına gitti ve kağıdı ona gösterip sordu. “Kemal abi burada ne yazıyor?”

    Kemal’e sürekli bir şeyler sorardı Cavit. Alışmıştı adam artık. Kâğıdı alıp baktı biraz ve dedi ki “Rusça yazıyor burada. Dost demek”

    Cavit tezatlık olduğunu sezmişti hemen. Bu parmak dost birisi tarafından koparılmış olamazdı çünkü. Bir insan neden dostunun parmağını kopartsın ki. “Sağ ol Kemal abi.” Dedikten sonra işinin başına döndü. Parmaktan kimseye bahsetmemişti kâğıdı da olduğu gibi katlayıp attı cebine. Mesaisi bittikten sonra evine doğru yol aldı. Eve yaklaştığı sırada evdeki mumun bittiğini hatırlayıp bir markete girdi. Ödemeyi yapmak için elini cebine atıp olduğu gibi çıkardı cebini ve paraları ayıklamaya başladı. Cavit paralara odaklanmış haldeyken kasiyer kız çığlığı bastı. Cavit ne olduğunu anlamaya çalışırken güvenlik oracıkta ters kelepçeyle yatırdı Cavit’i. Polis olay yerine geldiğinde yaptığı tek açıklama ise “o benim parmağım değil” demek oldu.

    Kan çanağına dönmüş gözlerle Cavit’e bakan polis “yapma ya? Ben de bu işaret parmağı senin ayak parmağın mı acaba diye düşünüyordum.” Yanındaki diğer polise bakarak “alın bu dangalağı göz altına. Şu parmağı da incelemek için torbaya koyun. Neymiş neciymiş bir inceleyelim.”

    Cavit derdini anlatmaya çalıştıkça elleriyle burunlarını kapatan polisler bağırıyor ve onu susturuyorlardı. “Bir parmak uğruna hapse mi gireceğim şimdi?” diye sorduğunda polis hiddetle arkasına dönüp bir şey demeden Cavit’e baktı. Cavit ise korkudan başını yere eğdi ve belki içeride kimya okumama izin verirler diye düşünerek zihninin özgürlüğüne daldı.

Kimin Parmağı

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!