Kayıp Zihin

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Söz vermiştim ona, ne olursa olsun sönmeyecekti parıltısı. Hep diri kalacaktı verandadaki Açelyalar, Sardunyalar ve Antoryum.

Çok severdi çiçekleri, hayatı boyunca da hep onlarla ilgilendi, onları çok sevdi. Vaktinin büyük bir kısmını yine onlarla ilgilenerek harcamayı seviyordu. Göz kamaştırıcı bir güzelliği, kısacık boyu ve incecik sesi vardı. Çiçeklerle uğraşmaktan onlar gibi olmuştu sanki. Ha verandadaki çiçeklerin rayihası ha da onun kokusu. Ah! Sevgilim…

Hayatın telaşesinden olabildiğince uzak kalmak istemiştik. Burada: yıldızları en güzel izleyebildiğimiz vadinin girişinde, kendi yuvamızı yine kendi ellerimizle inşa ettik. Seyrek ağaçlar istemedik, çünkü geldiğimizde; kelleşmeye başlamış birisinin kafası gibiydi buralar ve onunla birlikte çalıştık. Huş ağaçlarıyla süsledik vadiyi. Burası bizim vadimizdi. Gökyüzüne bakabildiğimiz. Kendi çıkarımlarımızla Zodyak ile ilgili incelemeler yapıp kendimizce Zodyak oyunları oynadığımız bir yuvaydı burası.

Geceleri her zamanki krem polarını alır sokulurdu yanıma. Pembe yanaklı, beyaz, kedi başına benzer pandufları mutlaka ayağında olurdu. Ayaklarını sürüyerek yürümeyi severdi. Haliyle bana yaklaştığında yumuşak bir ses kulağımı gıdıklarcasına gelirdi. O çok da üşüyen birisiydi. Yani sanırım. Kansızlık da olabilirdi tam bilmiyorum, sarılmam için bahane üretiyordu da olabilirdi kim bilir. Ama nihayetinde poların içinde birbirimize sarılıp bazen dışarıyı bazen gökyüzünü bazen de vermek istediği hiçbir mesaj olmayıp patlamış mısırlarını yiyerek izlesinler, vakit öldürsünler diye çekilmiş o saçma filmleri izlerdik. Ne zaman filmin başına geçsek uflayıp puflamalarımız başlardı. İkimiz de çabuk sıkılıyorduk onlardan ve en sevdiğimiz şeye yöneliyorduk. Yani birbirimize. O beni, ben de onu hep çok arzuluyordum. Bazen; “başka şeyler yapalım, sürekli bunu yapıp ilgimizi öldürmeyelim” derdik ama ne denersek deneyelim bizim için en güzeli her zaman yine birbirimiz olmuştu. En azından benim için.

İçinde bulunduğumuz bu duruma nasıl geldiğimi biliyorum. O artık yok. Şu an şehrin izbe sokaklarındayım. Her türlü mikrobun cirit attığı o arka mahallelerin ara sokaklarındayım. Çöp bidonlarının yanında yatıyorum, onları kendime bariyer yaptım. İkisini birleştiriyorum sırtımı binanın duvarına vererek önüme de o bidonları koyuyorum. Biraz ev havası versin diye yapıyorum biraz da rüzgârı kessin diye. Gerçi rüzgâr her estiğinde o ekşi çöp kokusu alttan alttan genzimi yakarak doluyor ama ne yapayım. Onu ve kokusunu düşünerek uykuya dalıyorum her gece. Uyanıyorum ve bana bakarak kahkaha atan, yedikleri elmaların yarısını üzerime fırlatan veletlerle karşılaşıyorum. Ah şehir hayatı… Senden nefret ediyorum!

Bazen kediler ve köpekler de kıvrılıyorlar yanıma. Onlarla beraber takılıyorum ve mesaimiz de beraber başlıyor. Siz hiç gecenin körü dediğiniz saatlerde çıktınız mı dışarıya? Aslında hayat bu zamanlarda daha güzel. Tüm insanlar kendilerini teslim ettikleri düzenlerin kurbanı olmuşlar. Doğal olarak da bu güzelim saatlerde uyuyorlar. Sokaklar da kedilere, köpeklere ve benim gibi pejmürde adamlara kalıyor. Gerçi bazen fiyakalı abilerimiz, kokoş ablalarımız da buralarda oluyorlar ama onlar ne yapıp edip birbirlerini ya doğruyor ya vuruyor ya da yumrukluyor. Her akşam şu az ilerideki heykelin arkasında kalan sokakta, mor ışıklı tabelası olan barda “adını unuttum” kavga oluyor. Geçenlerde birisi bir kadınla girmişti oraya, sanırım sevgilisiymiş. İçeride başka bir adam bizimkinin kadınıyla ilgilenince bizimkinin şalterler atmış tabi ve kavgaya tutulmuş itiş kakış da değil böyle baya ölümüne bir kavga. Görevliler kavgayı ayırıp bizimkini dışarı atmışlar. Normalde suçsuz olabilirdi ama kadın bizimkini inkâr etmiş. “Onunla alakam yok, tanımıyorum” diyerek. Ulan ben bile biliyorum beraber girdiklerini. Tabi kadın inkâr edince bizim gariban sepetlenip atıldı kapının önüne. Eli yüzü kan olmuştu. Yüzünü göz yaşlarıyla yıkıyordu resmen “ya oğlum bırak değmez” diyorum.

“Üç yıldır beraberiz ilk defa bara gidelim eğlenelim istedik beni niye inkâr ettiğini anlamadım” diyor.

Nedenini söylerdim de dilim varmadı. Beni pejmürde görünce cebinden bir dal sigara çıkartıp verdi beraber içtik sonra da gitti zaten. Ben de köpeklerimle kalakaldım yine. Ha! Konuyu saptırmayayım, devam edeyim;

Ben aslında bana ne olduğunu bilmiyorum. Yani o kadını ve yaşadıklarımızı hatırlıyorum ama o kadar. Kalanı yok bende. Bir gece kendimi burada buldum, bu sokakta. Ceplerim boştu, adresi bilmiyordum, öncelerimi bile bilmiyordum. Son zamanlarda rüyalarıma çok girmeye başladı o kadın, o ev, o vadi ve gökyüzü. Rüyalarımda gördüğüm o şeylerin anı olduğuna eminim. Zihnim bir şeyleri hatırlıyor, hatırlamaya çalışıyor gibi hissediyorum. Çok güçlü bir hayalperest miyim? Akıl hastanesinden kaçmış bir deli miyim? Yoksa, yoksa… bilmiyorum. Lanet olsun ki hatırlamıyorum. Acaba cennetten bir görüntü mü o gördüklerim? Bu dünyada, böyle rezil bir dünyada cenneti gerçekten rüyamda dahi görebiliyor muyum? Of! Kafam çok karışık. Allak bullak olmuş haldeyim.

Bir özlem var içimde, ama… ama işte aması yok! Ulan var bir şeye özlemim de ne o s*çtığımın şeyi? Ben niye hatırlamıyorum. Bir deney falan mı yapılıyor bana? Şu an bir masadayım, bir simülasyonun içindeyim ve bu olanlar oluyor öyle değil mi? Doğru düşünüyorum? Bak! Sen her kimsen, beni duyuyorsan tanrıyı oynamayı bırak ve beni şu lanet yerden çıkar. O kadının yanına, o vadiye, o gökyüzünün altına beni geri gönder. Hep sokakta olan birisi olsam o vadiyi, o kokuları, o dokunuşu, o tutkulu tebessümü nasıl hatırlıyorum. Var bu işin içinde bir anormallik.

Şimdi mesela yeni bir şeyler anımsıyorum. Ayçiçeklerinin arasında kahkahalar atarak, dans ederek ve saçlarını rüzgârın kontrolüne bırakarak gün batımında koşuşunu özlüyorum onun. Bunu neden özlüyorum bilmesem de. Eğer o anımsadığım şeyler gerçekse ve bunu okuyorsa şunu çok iyi bilmesini istiyorum. Kadınım, ben seni ve seninle olan neşeli günlerimizi özlüyorum, bizi özlüyorum seni parça parça hatırlıyor olsam da beni affedeceğini biliyorum. Çünkü hatırladığım o kadın bunu görmezden gelebilecek birisiydi. Masumiyetimi fark edeceğine inanıyorum. Hatta birbirimizi tekrar bulacağımıza da inanıyorum.

Üzerimizdeki kozmik olaylardan mıdır bilmiyorum ama buluşacağız. Sarılacağız. Ve o kiraz kırmızısı dudaklarından yine öpeceğim buna inanıyorum.

Kayıp Zihin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!