Bulutların Üstünde

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir Aşkı Aşk yapan şey nedir? Aşkı nasıl anlarız? Aşkı tam anlamıyla nasıl tanımlarız?

“Gökyüzü her zamanki berraklığı ve yüceliğiyle yine başımızın üzerinde. Göklerde bir kuş misali süzülmekten aldığım hazzı anlatamam sevgilim. Bu çok güzel, çok harika bir olay ve ben bir gün bunu senin elini tutup, gözlerine bakarken de yaşamak istiyorum. Hatta seninle bulutların üzerinde dans etmek istiyorum. Seni çok özledim.”

“Ya deli. Yine kitap okur gibi konuşuyorsun. Deme öyle şeyler utanıyorum. Uçak ne zaman kalkacak? Ne zaman yola çıkacaksın?”

Telefon ahizesini gülümseyerek tutan adam kadının sorduğu cevaba yine aynı üslupla cevap verdi. “Bugün hava trafiği yoğun ve haliyle havalanmam müphem duruyor sevgilim. Ancak tez vakitte sana kavuşmayı, duru teninde dudaklarımla dolaşmayı hasretle arzuluyorum. Paris’ten sana bir hediye de getiriyorum. Her şey yolunda giderse iki gün sonra evde olacağım. İki gün daha beni ve hediyeni beklemeni senden rica edeceğim.”

Telefonun başında dudağını ısırarak dinledi kocasını kadın. Çıplak ayaklarıyla yere basmakta zorlanır haldeydi. Heyecandan uçacaktı adeta. Kalbi, yuvasına sığmakta zorlanırken pürüzsüz göğüsleri ise aldığı nefesin etkisiyle hızla inip kalkıyordu. İşaret parmağını saçına götürüp kıvırmaya başladı. “Ne aldın bakalım bana Paris’ten?”

Adam tabi ki de buna cevap vermedi. Boğazını temizlercesine öksürüp sonrasında ekledi; “Hediye, açıldığı zamana kadar sırdır Didem Hanım. Bunu şimdi söyleyemem. Gelene kadar sabretmelisin, umarım hoşuna gider.” Arkadan anons sesi duyuldu. Bu, adamın uçağının anonsuydu ve yirmi dakika içinde uçağının kalkması gerekiyordu. “Ben birazdan harekete geçeceğim şimdi anons yapıldı. Sevgilim, seni Paris göğünün bulutlarına anlatmaya gidiyorum. Yolculuğum boyunca diğerlerine de seni anlatacağım. Müşkülpesent olamayacağım tek şey seni anlatmak sanırım. Seni çok seviyorum.”

Kadın ne diyeceğini bilememişti. ‘Paris göğüne anlatmak’ sözünü zihninde döndürüp duruyordu. Parmağını ısırarak cevap verdi “Seni çok özlüyorum, kavuşmamızı iple çekeceğim, bu iki gün nasıl geçecek bilmiyorum ama hemen geçmesi için dua edeceğim.”

Adam telefonu kapatmıştı kadın ise hala ahizeyi tutuyor ve kocasını düşünüyordu. Olduğu gibi yere oturdu, gözlerini kapadı ve onu hayal etti. Derin bir nefes alıp ayaklandı. Telefonu yerine bıraktıktan sonra kocasının çalışma odasına çıktı. Onun antika bir plakçaları vardı. Hemen plakların içinden bir tanesini çıkarıp taktı ve çalıştırdı. Kocasının koltuğuna oturdu, onun parfümünü eline aldı ve kokuyu soluyarak müziği dinledi. Başka bir plak koydu, bu sefer dans müziği çalıyordu. Kocasının ceketlerinden bir tanesini aldı, gözlerini kapadı ve yine onu düşünerek odanın içinde dans etti kadın. İleri geri hareketler yapıyor ve parmak uçlarında kendi etrafında dönerek dans ediyordu. Saçları da ona eşlik edercesine sağa sola savruluyordu. Dakikalar sonra yorulduğunda hemen odalarına gitti ve kendisini yatağa bıraktı. Ellerini yana açtı ve kapadı gözlerini, kıkırdayarak kıvranıyordu kadın yatakta.

Adam bulutların üzerindeydi. Dediği gibi yapıyor ve sevdiği kadını bulutlara anlatıyordu. Yer yer yağmur yağdığına tanık olduğunda ise “Ağlarsınız tabi onun gibi güzelliğe asla ulaşamayacaksınız.” Diyerek gülüyordu. Saatler süren seferlerden ve yolculuktan sonra İstanbul’a geldiğinde hediyeyi şahsi dolabına bıraktı. Yeni sefer için gidecekken geri dönüp kutuyu açtı. Bir kâğıt kalem alıp bir şeyler karaladı. Açınca eşinin çok gülmesini istediği için yapmıştı bunu. “Hah hediye şimdi daha iyi oldu.” Dedikten sonra kutuyu kapatıp dolabına koydu ve yeni seferine çıktı.

Kadın o gününü uyuyarak geçirmişti. Ertesi gün olduğunda ise kocası geleceği için kuaföre gitmiş ve onun için hazırlık yapmıştı. Saatler süren hazırlıktan sonra eve gelmiş ve kocasını beklemeye başlamıştı. Her an gelebilirdi. Akşam dokuzda evde olurum demişti başka bir konuşmasında çünkü. Ama saat dokuz buçuk olmuş on olmuş ne gelen ne de giden olmuştu. Kocası telefon taşımazdı ve her indiği istasyondan karısını arar haber verirdi ama bugün sahi hiç aramamıştı onu. Panikle geçen dakikalar sonunda telefonun başında bitti. Kocasının çalıştığı firmanın numarasını arayıp onu sormayı düşünmüştü. Ahize elindeyken zil çaldı. Ahizeyi yerine bırakıp gülümseyerek ve etrafında döne döne kapıya koştu. Kocasına kavuşacak olmanın heyecanı onu deli ediyordu. Kapıyı açtığında elindeki pakete gözü takıldı. Hala gülümsüyordu kadın. Başını kaldırdığında ise başka bir yüz gördü karşısında. Bu üniformalı adam kocası değildi. Şaşkına dönüp aniden yüzünü ekşitti. “Buyurun, kime bakmıştınız?” Karşısındaki adam üzerini düzelttikten sonra kadını selamladı.

“Hanımefendi Ben Onur Metin. Kocanızın mesai arkadaşıyım.” Kadın çok masumane bir ifadeyle adama bakıyordu. Kalbi ise heyecanla atıyordu. Adamın ne diyeceğine dikkat kesilmişti birden.

“Kendisine ulaşamıyorum, bugün de beni hiç aramadı zaten. Merak ediyordum. Bir haber mi getirdiniz ondan, o şu an nerede?”

Adam başını yere eğip bakışlarını devirdi. Konuşmakta zorlanıyordu. Kravatını gevşetip yaka düğmesini açtı. “Bu haberi size vermeye dilim varmıyor hanımefendi. Ne yazık ki söylemek mecburiyetindeyim. Kocanız İstanbul’a doğru gelirken uçağında bilmediğimiz bir patlama meydana geldi yolcular ve kocanız o kazada hayatlarını kaybettiler. Ne yazık ki kimse kurtulamamış kazadan. Bunlar da kocanızın dolabındaki eşyaları.”

Kadın adamın elindekileri almaya yeltendiğinde olduğu gibi yere yığıldı. Adam tutmaya çalışsa da başaramamıştı kadın da zaten eliyle tutma dercesine işaret ediyordu. Bir süre o şekilde kaldılar. Kadın güçlükle ayağa kalkıp eşyaları aldı adamın elinden ve teşekkür ederek içeriye girdi. Adam ne yapacağını bilememişti. “Ambulans çağırmamı ister misiniz veya komşularınıza haber vermemi?” Kadın bakışlarını aniden keskinleştirip adama baktı.

“Kimseyi çağırmanızı istemiyorum. Teşekkür ederim, gidebilirsiniz.” Adamın karşısında ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Kapıyı kapattığında elindekileri yere bırakıp yürümeye başladı çok gidemeden kendisini de yere bıraktı. Düştüğü yerde ağladı, hıçkıra hıçkıra ağladı. Kocasına duyduğu özlemi ve hasreti düşünüp daha çok ağlamaya başladı. Artık gözlerinden yaş akmaz, sesi de çıkmaz olmuştu. İki gündür kurduğu hayaller geldi aklına. İki gün önce kocasının iltifatlarını hatırlayıp tekrar tekrar ağlamaya çalıştı ama artık göz pınarları kurumuştu ve ona cevap vermiyordu.

Güçlükle kutuya uzandı, onun gözlerine bakarak açmayı düşünmüştü oysa ki. Ona cilve yapacak ve kutudan çıkan şeye göre tavrını değiştirecekti. Ama o yoktu artık. Uçak gayya kuyusuna çakılmıştı sanki, sevdiğini de almıştı o kuyu. Adam buna benzer şeyler söylemişti ama o buna inanmak istemedi. Kocasının hala bulutların üzerinde olduğuna ve onlara kendisinden bahsettiğine inanmak istiyordu. Kutuyu açtığında bir kâğıt gözüne çarptı ilk önce. ‘Bunu ilk ben görmek istiyorum, gözlerini kapatıp giy ve sakın aynaya bile bakma!’ adam bu notu yazarken kadını sinirlendirmeyi hedeflemişti. Ancak şimdi kadın notu okuduğunda bunu bir davet olarak düşündü. Bulutlar üzerindeki yemeğe davet ediyordu sanki sevdiği adam onu.

Kadın bir avuç ilaç hazırlayıp masasına koydu. Gözlerini kapatıp dokunarak kıyafeti giymeye başladı ve başardı da. Sadece rengini görebilmişti. Bembeyaz bir elbiseydi ama yapısı ve görünümü hakkında bilgisi yoktu. Kıyafet işi bittikten sonra ellerini masasında gezdirmeye başladı biraz aramanın ardından masadaki ilaçlarını ve suyunu bulup yuttu. Kendisini yatağına bırakıp gözlerini açtı. Gökyüzüne bakarak; “geliyorum sevgilim, dediğin gibi yapıyorum ilk sen göreceksin bu kıyafetimi,” dedi ve sessizlik içinde kadın o gece bir daha açmamak üzere gözlerini yumdu.

Bulutların Üstünde

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!