Paralel Hayatlarım

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kim kurtuluş umudunun cindirella da ki bal kabağı hadisesinin benzeri olduğunu düşünecek olay yaşar ki? Durun ben söyleyeyim. Timur! Saat 00:00’ı geçmeden uyu Timur!

Bölüm 3

Gözlerini açıp yanındaki adama baktı. Korkunç bir görünümü vardı. Ve leş gibi de kokuyordu zaten bu adam. “Teslimatı yarın yapacağım, bugün işlerim var.” Dedi. Yanındaki adamın kim olduğunu bilmiyordu. Polis olabileceğini sonradan fark etti. Aniden gözlerini açıp oturuşunu düzeltti.

“Ne demek yarın vereceğim? Abla senden bugün için söz aldı. Ona yarın verecekmiş diyemem. Bunu dersem yarına cesedimin nerede olacağını biliyor musun sen!”

“Sana yarın vereceğimi söyledim. Şimdi beni rahat bırak!” Timur hiç olmadığı kadar özgüvenliydi. Kafasının kelliğinden midir, güzel bir kadının yanında uyandığından mıdır bilmiyordu. Belki de Uyuyup uyanınca bu dünyadan gideceğini düşündüğü içindi bilinmez. Ama adam çok ısrarcıydı ve artık alttan Timur’a tabanca göstermeye başlamıştı. “Tamam kaldır onu. Burada bekle, bir saat içinde getirmiş olacağım.” Dedikten sonra kalktı ve hızla gözünü açtığı otele doğru yürüdü. Odasına girdiğinde odada kimsenin olmadığını gördü. Yanında uyanan kadının da adını ve kim olduğunu bilmiyordu. Sabah telefon rehberine baktığında telefonunun bomboş olduğunu görmüştü. Bedenin asıl sahibi olan paralel hali her şeyi hafızasında saklayan birisi olmalıydı. Bu evrendeki kendinden tiksinti duyuyordu ama aynı zamanda da temiz iş yaptığı için saygı da duyuyordu. ‘Keşke bedenlerin hafızalarına da ulaşabiliyor olsaydım’ diye iç geçirerek düşündükten sonra asıl konuya odaklandı. Dışarıda bir saat içinde teslimatı yapma sözü verdiği bir adam vardı ve elinde ne ürün ne de kadına ulaşacak bir numara bulunuyordu. Kadına yarına kadar ulaşamazdı ve adamın da kadını tanımadığından adı gibi emindi. Şu aşamada yapabileceği tek bir şey vardı o da kaçmak.

Kaçıp bir yerde saklanacak ve önceki gece yaptığı gibi tanıdığı insanlardan uzakta bir yerde uyuyup bu evrenden defolup gidecekti.

Arkasına bile bakmadan kaçtı. Dakikalardır koşuyor ve nereye gittiğini bilmiyordu. Doğaçlama yapıyor ve önündeki sokaklara rastgele dalarak koşmaya devam ediyordu. Uzun süren kaçış sonunda bitkin düşmüş ve gözüne kestirdiği bir yere gidip dinlenmeye başlamıştı. Bulunduğu yer yeni yeni binaların yapılmaya başlandığı, genellikle çorak araziye sahip bir alandı. Şehir merkezinden çok uzaktı burası. ‘Burada kimse beni bulamaz. Uyuyacak bir yer bulsam kurtuldum demektir.’ Bir yandan da gözleriyle alanı tarıyor güvenli olduğunu düşündüğü bir yer arıyordu. İnşaat molozlarının döküldüğü bir tepelik gördü. O kadar moloz dökmüşlerdi ki oraya, yapay bir dağ oluşmuştu sanki. Timur oraya doğru elleri cebinde ilerledi. Etraftan çekiç sesleri, çimento mikserlerinin ve diğer birkaç inşaat aracının çalışma sesleri duyuluyordu. Moloz yığınlarının uzak tarafında, araçların ulaşamayacağı tarafta geceyi geçireceğini düşünmüştü. Kimsenin oraya bakmayacağından adı gibi emindi. Karnı çok açtı ama yiyecek bulacak konumda değildi ve bu da geceyi çetin geçireceği anlamına geliyordu. ‘Ne olursa olsun uyumayı başarmalı ve buradan kurtulmalıyım.’ Diye zihninin meşguliyetine cevap verirken bir yandan da saatler önceyi düşündü.

Güne başladığında çok gösterişli, çıplak bir kadın kollarında uyuyorken şu an kendisi kayaların, çeşitli taşların arasında gecenin olmasını bekliyordu. ‘Ne ironi ama. Taş gibi kadının yanında uyan sonra da taşların yanında uyumayı bekle.’ Başını kaldırıp güneşin konumuna baktığında saatin 19:00 sularında olduğu kanısına vardı. Çünkü şarjı bitmiş ve telefonunu kullanamıyordu. Uyumak için hazırladığı yere yattı ve gözlerini kapadı. Bir süre sağına soluna dönerek uyumaya çalıştıktan sonra nihayet uyumuştu.

Ağrı sızı içinde açtı gözlerini. Her yeri tutulmuştu. Hava ise iyice kararmış ama hala uyuduğu yerde uyanmıştı. Aynı kişiydi. Kel, turuncu tişörtlü, dövmeli Timur. ‘Ben niye hala buradayım lan?’ Acaba saat kaç?’ ürkek adımlarla oradan ayrıldı.

Elinde fener olan birileri etrafta dolaşırlarken birisi bağırdı. “İşte orada! Onu buldum.” Birden üzerine fenerler tutulmuştu ve koşarak birileri ona doğru geliyorlardı. Timur neye uğradığını şaşırmış halde kalakalmıştı. Adamlar onu yakaladıklarında Timur direnmemişti bile olayın şokundan. İçlerinden birisi ile göz göze geldi. Bu adam sabah parkta otururken kendisini dürten ve paketi ver abla bekliyor gibi şeyler söyleyen adamdı. “Beni ekeceğini mi sandın lan sen. Nereye kadar kaçabileceksin ki? Benden bu zamana kadar kimsenin kaçamadığını bilmiyor musun? Şimdi sana bir kez soracağım paket nerede?”

Timur adamın gözünün içine acı acı bakıyordu. Yüzünde korkmuş bir ifade vardı. Ne cevap vereceğini bilemedi ve suskunluğunu korudu. Adamın birkaç şamar vurmasından sonra Timur ağlamaya başladı. “Gerçekten bilmiyorum. Bırakın uyuyayım. Yarın sabaha her şey hallolur.”

Adamlar birbirine bakıp kaşlarını çattılar. Tanıdıkları Timur sert bir adamdı ama şu an ellerindeki Timur ağlıyor ve çok çaresiz görünüyordu. Bu adamın hiç ağladığını görmemişlerdi. Paketi sorup duran adam ise çok kızmıştı. Timur’u o halde gördükçe daha da çok sinirleniyordu. Cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. “Bu eşekoğlueşek iyi bir dayağı hak ediyor. Demek bırakalım da uyu öyle mi?” Adam sigarasını derinden çektikten sonra bir elini cebine atıp Timur’un yüzüne doğru sigara dumanını üfledi. Sonra yanındaki adamlara tekrar dönerek talimat verdi. “Bu uyumak istiyorsa o zaman siz de bunu sabaha kadar dövüyorsunuz. Ölmeyecek kadar hırpalayın, uyuyacak gibi olursa da kafasından aşağıya su döküp uyandırın ve tekrar dövün. Ama asla uyumayacak!” Timur ağlamaya devam ederken koluna giren adamlar onu çekiştirerek arabaya bindirdiler ve izbe bir depoya götürdüler.

“Lan ne olur bırakın uyuyayım. Sabaha yeminle paketinizi vereceğim. Hatta para da veririm. Bırakın beni şimdilik gidim uyuyayım.” Kimse oralı değildi. Sırayla adamlar geliyor ve Timur’u kum torbası gibi kullanıyorlardı. İç organları ağzından çıkacak gibiydi neredeyse. Öyle dövüyorlardı ki ağrımayan yeri kalmamıştı. Ara ara su serptikleri için de akan kanları ayaklarının altında gölet olmuştu adeta. Takati kalmamıştı. Ağlamaya da konuşmaya da takati yoktu. ‘Neden böyle boktan bir olayın içindeyim. Nasıl kurtulacağım buradan?’ diye kendi kendine sayıklarken adamlar yemek yemek için oradan uzaklaştılar. Başına da acemi bir genci bıraktılar. Ne olursa olsun uyutma diye de tembihlemişlerdi. Timur, gencin acemiliğini kullanarak kurtulabileceği kanısına varmıştı. “Saat kaç acaba?”

Delikanlı cebinden telefonunu çıkarıp baktı. “23:38”

Timur 00:00 dan önce uyuyabileceğini düşündü. Ama öyle bir zamanda uyumalıydı ki uyuduğu süre boyunca ışınlanma işlemi tamamlanana kadar kimse ona dokunmamalıydı. Boyut değişimi ne kadar sürüyordu, kaç saatlik uyku sonrası paralel bedenine geçiş sağlıyordu bunları bilmiyordu ama hislerine güveniyordu. 00:00 dan önce uyumuş olursa saat 00:01 olduğunda artık bu bedende kendisi olmayacaktı. Bedenin asıl sahibi mi gelir yoksa başka paralel hali mi bu bedene uğrar o artık umurunda değildi. Tek düşündüğü şey gün döngüsüne uyurken girmekti. Elindeki tek öngörü buydu. Hem cindirella’nın da arabası saat 00:00 olduğunda bal kabağına dönüyordu. Belki kendisinin olayı da öyledir diye kurgulamıştı kafasında.

Hayatı tehlikedeydi ve tek kurtuluş öngörüsü bir hikayeydi. Kendi içinden saniyeleri saymaya başladı. Bazen gençle konuşuyor ve doğal olarak sayamıyordu ama tahminlerine göre on iki dakika kadar bir süre geçmişti. Genci on dakika sürecek bir yere göndermek zorundaydı. “Tamam, her şeyi anlatacağım.” Bu sözü söyledikten sonra tahmin ettiği şeyi yapamayacağını fark etti. Aklında çocuğu patronlarına haber vermeye gönderme fikri vardı. Ama çocuk telefondan mesaj atabilir veya arayabilirdi. Bu detayı biraz geç fark etmişti. Derin bir nefes alıp verdikten sonra aklına bir başka fikir geldi. “Bana kâğıt kalem getirmen gerek, ha bir de yiyecek bir şeyler getir. Döndüğün zaman yemeğimi yerken haritayı çizeceğim. Bu haberi Abla’ya sen götürürsen büyük bir mükâfat alırsın.”

Sondaki Abla ve mükâfat konusu gencin iştahını kabartmıştı. Genç, Timur’un zincirlerini kontrol ettikten sonra istenilenleri getirmek için koşarak gitmişti. Timur da hemen gözlerini kapatıp uyku moduna geçmişti. ‘Bu lanet boyut değiştirme hadisesi yüzünden her pozisyonda uyumayı öğreneceğim galiba.’ Deyip kıvrandıktan sonra nihayet uyumayı başarmıştı.

Uyanmıştı ama gözünü açmak istemiyordu. Fakat etrafında olan biteni mecburen duyuyordu. Önce tek gözünü yavaşça açmaya başladı sonrasında ikisini de açıp karşısındaki manzaraya baktı. Çığlık attı ve bağırarak ‘hadi lan oradan! Sen ciddi misin…’ dedi. Gözlerini yumup tekrar açtı ve kahkaha atmaya devam etti.

Paralel Hayatlarım

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

dene

4 Yorum

  1. 20 Ekim 2023, 20:04

    Devamı lütfen

    • Üye 1 Kasım 2023, 14:02

      Gelecek elbette 😍 Bende şahsen çok sevdim bu seriyi. Yazarken çok keyif alıyorum. Umarım okurken sizler de çok beğenirsiniz ✒😎

  2. 2 Kasım 2023, 16:01

    Dizi izlemek gibi oldu bu 😁👍

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!