Benimle Çiçek Olur Musun?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yirmi dört yaşına gelmiş ve ebeveynlerimin tabiriyle hiçbir baltaya sap olamamıştım. Liseyi okumadım, işe vermişlerdi beni ama işlerde de öyle adam akıllı bir dikiş tutturamadım. Ne yaparsam yapayım, nereye yönümü dönersem döneyim sanki benim hiçbir şey yapmadan durmam bana daha büyük kazançtı. Hâl böyle olunca da ister istemez her şeyden uzaklaşıyor ve adeta yaşamaktan nefret eden boş, bomboş bir insan haline geliyorsunuz.

Çekirdek ailemizin tek çocuğu bendim. Aile ekonomimiz bizi idare edecek kadar iyi durumdaydı ancak hâlâ babamın sırtından geçinmekteydik. Her ne kadar kendi ayaklarımın üzerinde durmak ve kendi geleceğimi inşa etme gayesinde olsam da başta da belirttiğim gibi her işi yüzüme gözüme bulaştırmasını becerdiğimden ve bu bulaştırma da bana ekstra külfet olarak döndüğünden artık cesaretim kırılmıştı. Nereye kadar böyle hiçbir şey yapmadan devam edecektim acaba? Bu soruyu her gün soruyordum kendime.

Her zamanki oyalı beyaz yazmasını takmış halde ev işlerinde koşuşturup duran anneme çok üzülüyordum. Amaçsız bir evladın varlığıyla her gün karşılaşıp daha fazla dert edinmesin diye sabahleyin evden çıkar akşamleyin geri dönerdim. Hoş, her akşam yemeğinde babam “bugün ne haber. Bir iş bulabildin mi?” Diye sorduğunda keyifsizce baş sallamamdan dolayı babam moralsiz ve sinirli tavrını aşikâr ederdi. “Ne zaman şu itlikten, serserilikten vazgeçip adam olacaksın? Ulan senin yaşındayken benim çocuğum vardı, çocuğum!” Sözlerini de aynı düzende ve tonlamada yüzüme vurmaya devam ediyordu. Bu sözleri de “çocuğum vardı” dediği kişinin yüze karşı söylüyor. Tabağımdaki pilavı kaşıklarken mahzun bir edayla babamın öfkesine kulak kabartıp bir yandan da “acaba şimdi babamın çocuğu değil miyim?” Diye kendi kendimle konuşup duruyordum.

Lavanta kokulu, elleri nasırlaşmış, ak yüzlü anneciğim de babamı teskin etmeye çalışır ve “aman bey, gitme çocuğun üstüne. Devir değişti, sen ne bakıyorsun bizim devire. Elleme oğlana da yemeğini yesin. Allah büyük, elbet ona da hayırlı bir kapı açılır, sen sakin ol.” Der ve babama bir bardak su uzatırdı. Anneciğimin o hoş tınısı babam için adeta uyuşturucu görevi görürdü. Adam sanki hiç öfke nedir bilmeyen bir adama dönerdi annem konuşunca.

Bana karşı böylesi baskıcı olmasından dolayı babamı suçluyor değilim aslında, haklı yanları da var ama elimden bir şey gelmiyor ki. En son esnaf olayım dedim, ben ticareti sökene kadar ziyadesiyle borca girip o işten de olmuştuk. Tekrar okula kaydımı yaptırıp o alanda mı ilerlesem? Belki bu vesileyle bir diplomam olursa tahsilimi kullanır bir yerlere gelebilirdim. Birkaç gece bu konuda kendi kendime düşündüm, “okuyayım ve bu vesileyle büyük adam olayım” dedim. Tekrar kitaplar ve kalemlerle buluşmuştum. Kokulu silgi de almıştım. Onları koklayıp sonra kullandığım o günler geldi aklıma. Nedendir bilmem hatıralarımda en küçük olduğum en eski zamanlardan kalma anılarım canlanmıştı.

O zamanlarda, zannediyorum dördüncü ve beşinci sınıfa gittiğim devirlerde; kahverengi kısa saçlı, çilli ve koyu yeşil gözleri olan, okulun en farklı kızına duyduğum aşkı da bu anılarım içinden bulmuştum. O kadar güzel bir anıydı ki bu, onu hemen zihnimde özel bir yerde canlandırmak için ayırmıştım. Artık yolda giderken, yemek yerken, ders kitaplarımı karıştırırken o kızı düşünüyordum.

İkimiz de birbirimizi çok sevmiştik. Şu an bakıldığında çocukluk aşkımdı diyebiliyorum. Evlerimiz birbirine çok yakındı, beraber okula gidip gelir ve teneffüslerde de beraber vakit geçirirdik. Kantinden patso ve ayran alırdım o ise kayısı suyunu çok severdi patsosuyla. Uygun bir yere gider zil çalana kadar beraber yemeğimizi yerdik. Ancak okulun bittiği yaz onlar taşınmışlardı, başka bir şehre gitmişlerdi. O zamanlar tabi internet şu an ki kadar yaygın değil ve telefonda çocuklara alınan bir cihaz değildi. Son akşamımızda biraz yürümüş, sohbet etmiş ve onu evine bıraktıktan sonra evime dönmüştüm. Sabah gittiğimde ise evleri tamamen boşaltılmıştı ve gitmişlerdi. O zamanlar ne yapacağımı bilemedim ve garip bir şekilde sevgimizin arası kesilmişti. Ona ulaşacak yolu bilemediğimden çocukluk aşkım ellerimin arasından uçup gitmişti sanki.

Hazır tekrar aklıma düşmüşken internetten onu aramaya başladım. Sosyal medya hesaplarından onun adını ve soyadını aratıyordum ama bulamadım. Ortak arkadaşlarımıza da sordum, çoğu kişi kızı hiç hatırlamadılar bile. En sonunda birisini bulmayı başarmıştım onu tanıyan. Ve kızı ekleyip mesaj attım “merhaba” ama karşı taraftan cevap gelmedi.

Bekledim. İki, üç, dört gün geçti. Yok. Tekrar tekrar mesajlar attım ama dönmedi. Tam ümidimi kesmek üzereydim ki yirmi yedinci günde cevap geldi; “Buyurun, ne vardı?”

Kalakalmıştım. Kızın resminden o kız olduğunu net olarak anlayabilmiştim, hatırladığım yüz çok değişmemiş, aynı güzellik ve çekicilikle karşımda duruyordu. Bende mi bir sıkıntı vardı acaba, kız beni niye tanımamıştı ki? Bu şaşkınlığımla vakit kaybetmemek için hemen cevap yazdım; “Beni tanımadın mı Zeynep? Ben Samet.” Bu mesajı yazdıktan sonra ne kadar salak olduğumu fark etmiştim günler sonra dönüş yapmış olan bir kızı az kalsın ebediyen kaybetmek üzereydim. Onunda benim de adım profillerimizde yazıyordu zaten. Bu nasıl bir geri dönüş olabilirdi ki? Hemen mesajıma bir yenisini daha ekledim “Sakarya’da birlikt…” devamına ne yazacaktım. İkimiz de çocuktuk nihayetinde. Of! Terlemeye başladım. Kalbim kulaklarımda atıyordu adeta. Bu hadsiz heyecanımın sebebine anlam veremiyordum. “Sakarya’da birlikte okumuştuk. Ben seninle teneffüslerde patso yiyen çocuğum.” Bu mesajı okuduktan sonra kızın kahkaha atmış olabileceğini ümit etmiştim ama kesin bir geri zekâlı ile konuştuğunu düşünüyordu ve boşuna vakit kaybetmemek için derhal iletişimi sonlandıracaktı. Fakat öyle olmadı, tekrar mesaj attı.

“Aa! Hatırladım seni Samet. İki dönem aynı okulda okumuştuk. Sen çok iyi satranç oynardın hatta.”

Gülümsedim. Doğru diyordu, satranç oynardık ama iyi miydim o konuda bir şey diyemem çünkü sadece onunla satranç onardım. “Evet, neler yapıyorsun görüşmeyeli?” Yazdım. Onun tepkisine karşı çok mu emrivaki bir tavır takınmıştım acaba? Neyse ki çok düşünmem gerekmedi bunu. Hemen cevapladı.

“Açıkçası tekrar Sakarya’ya döndüm Samet. Şu aralar iş arıyorum.”

Hay Allah. Kız da benim gibi iş arayan biri çıktı. Hemen sordum ne iş aradığını. Gıda teknisyeni olduğunu ve o alanda işler aradığını söyledi. Bana benim neler yaptığımı sormuştu. Çocukluk aşkınızla yıllar sonra tekrar konuşmaya başlıyorsunuz, o üniversite bitirmiş birisiyken siz hem okumamış hem de işsiz birisi olarak ona durumunuzu açıklamak zorunda kalıyorsunuz iste bu hayatın bence en zor anlarından birisi. Karşımda böylesine başarılı bir kadın varken benim gibi ‘bir halta yaramayan’ birisi için diyecek pek de bir şey yok sanırım.

Benim açımdan zor bir konuşma olarak geçse de onun için bunun pek bir önemi yok gibiydi. Farklı görünümü yüzünden okulda herkes onunla dalga geçip onu ötelerken ben onun aşığıydım. Büyülenmiş gibi etrafında dönerdim. Zannediyorum; ona geçmişte duyduğum sevgiyi, şefkati ve muhabbeti şimdi de o bana göstermeye çalışıyordu.

Günler sonra tekrar yüz yüze görüşmelerimize başlamıştık. Babamın vesilesiyle onun ev tutmasına yardım da etmiştim. Hatta bir gün bize gelmiş anne ve babamla da sohbet etmişti. Çocukken bizim eve gelirdi ve annem onu ‘çilek yanaklım’ diye severdi. İkisi de konuştukça daha çok eskileri hatırlamıştı ve annemle beraber beni çekiştirip duruyorlardı. Ara ara babam da laflarına dahil olur hâlâ bir baltaya sap olamadığımı, sabah akşam oyun oynayıp serserilik yaptığımı yüzüme vurur dururdu. Annem her ne kadar ‘şşt’ yapsa da kız artık duyacağını duymuştu.

Babamdan nefret ediyorum!

Yaklaşık dört ay kadar geçmişti ve biz aralıklı olarak görüşüp sohbet ediyorduk. Liseyi bitirmem için o da çok yardım ediyordu derslerime. Onunla tekrar ders çalışmaya başlamak o kadar güzel bir histi ki anlatamam. Kitaplarım neredeyse onun evindelerdi, akşamları ona gideceğim zamanlar telefon açıyordum. Bana; “gelirken iki kahve bir de süt al” gibi direktifler veriyordu. Eski muhabbetimizi yakalamamız çok güzeldi fakat tek bir sorun vardı o da artık ikimizin de yetişkin insanlar olmuş olmasıydı.

Çocukluk yıllarımızda birbirimize sarılır bazen yanaklarımızı ısırırdık ancak şimdi göz göze gelmemiz bile aslında bizde bazı şeylerin canlanmasına sebep olabiliyordu. Her ne kadar kendimi bu konuda dizginlemeye çalışsam, onu incitmemek, rahatsız etmemek için gayret etsem de gösterdiğim gayretin sebebini Zeynep’in anladığından net olarak emindim, çünkü aynı tedirginliği o da yaşıyordu, bunu görebiliyordum.

Yine bir gün ona ders çalışmaya giderken bir çiçek demetiyle gittim. Zeynep bu anın gelmesini bekliyormuş gibiydi. Yüz ifadesi değişmedi sadece hafifçe gülümsedi o kadar. Üzerine giydiği ince tül hırkası balkondan gelen esintiyle savrulurken, dikkatimi her zaman çekmeyi başaran o pürüzsüz bacakları ve her zamanki gülümsemesiyle elinde kahvelerle geldi. Bir ayağını katlayıp hep oturduğu berjerine geçip kuruldu ve “çıkar ağzındaki baklayı” dedi.

“Bakla mı? Ağzımda bakla yok ki. Bak, sadece sakız var.” gibi iğrenç bir espri yaptım. En azından harcadığım oksijene hürmet ediyormuşçasına gülümsedi. “Zeynep, mutlaka mezarlıklara gitmişsindir değil mi?” Diye sordum. Şaşırmıştı. Konuyu nereye bağlayacağımı anlamamıştı.

“E… Evet. Gittim elbette!” Kahvesinden bir yudum alıp bana bakmaya devam etti.

“Bazı mezarlıkların üzerinde çok fazla çiçek olur. Bence o çiçekler o topraktaki insanların bu dünyada kalan bedenleriyle hayat bulurlar.”

“Ee… yani!” Sabırsızlanıyormuş gibiydi. Ben ise aynı sakinlikte konuşmama devam ettim.

“Zeynep, ben sana aşığım. Yıllardır sana beslediğim sevginin ve muhabbetin zannediyorum farkındasın. Sana tek bir teklifim olacak, cevabın ne olursa olsun saygı duyacağım.” Sözümü kesip tepkisini yokladım ama o son kelimemi bekliyor gibiydi. O koyu yeşil gözlerini kaçırmadan bana bakıyordu. Bir yudum kahvemden aldım ve ekledim.

“Benimle çiçek olur musun Zeynep?”

Benimle Çiçek Olur Musun?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yazıver ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!